c) Şiir usa aykırıdır
Şiir tutarsız ya da anlamsız demek değildir bu. Şiir dilbilgisi kurallarına uyar ve genellikle bir şey açıklayabilir, yani söylediği şeyler aynı dilde ya da başka dillerde farklı düzyazı biçimleri halinde söylenebilir. Ama Spinoza'nın felsefesi bir izleyicisi tarafından açıklandığında Spinoza'nın felsefesi olarak kalırken; ya da Tolstoy'un bir romanı başka bir dile çevrildiğinde yine Tolstoy'un romanı olarak kalırken; peri masalı kim anlatırsa anlatsın aynı peri masalı olarak kalırken, bir şiirin açıklanması, aslının aynı ifadelerle de yapılmış olsa, artık aynı şiir değildir - belki şiir bile değildir. »Ussal« (aklî - rasyonel) sözcüğüyle, insanların, çevrelerinde görür görmez kabul ettikleri düzenlere uygunluğu kastediyoruz. Bu anlamda bilimsel kanıtlar ussaldır; şiir, değildir. Ama dilde çevresel uygunluktan ayırt edilebilir bir başka ortak taraf ya da toplumsal uygunluk olduğunu görmüştük. Bu, coşkusal ya da öznel uygunluktur. »İç gerçeklikle uygunluk« diyelim buna. Yine şiirin bu temel özelliğinin onun ritmik biçimiyle bağlı olduğunu da görmüştük. Öyleyse, açıktır ki şiir çevresel uygunluğu bakımından usa aykırıdır, çünkü coşkusal uygunluğu bakımından ussaldır ve bu iki uygunluk biçimi arasında bir çelişki vardır. Bu çelişki tek başına varolan bir çelişki değildir : bu uygunluklar dilin içine girmiştir çünkü yaşamın kendinde vardır. Gerçekte şiir, insanın coşkularıyla çevresi arasındaki çelişkinin : insanın doğayla mücadelesinin gerçek ve somut biçimini alan çelişkinin bir yüzünün dile gelişinden başka bir şey değildir. Şiir bu mücadelenin bir ürünü olduğu için tarihsel gelişiminin her aşamasında insanın çevresiyle olan etkin ilişkisini kendi alanı içinde yansıtır.
Plato, İon'dan yaptığımız alıntıda şiirin bu türden usa aykırılığını belirtir. Shelley'in : »Şiir aklın etkin gücüne bağlı olmayan bir şeydir,« derken söylemek istediği de buydu.
d) Şiir sözcüklerle kurulur
Basmakalıp bir söz gibi görünebilir bu; ama hemen her zaman ve her fırsatta, bilmesi gerekenlerce unutuluyorsa, hiçbir şey basmakalıp değildir. Örneğin, Matthew Arnold der ki: »Şiir için fikir her şeydir; gerisi bir yanılsama, kutsal bir yanılsama dünyasıdır. Şiir coşkusunu fikre bağlar; fikir olgudur. Bugün dinimizin en güçlü yanı onun bilinçsiz şiiridir.«
Son cümlenin bir hakikati çarpıttığını biliriz. Ama ilk ikisi o kadar karmakarışıktır ki daha sonraki bölümler Arnold'un iyi bir sanatçı olarak şiirin önemli bir yanını belirttiğini göstermesine rağmen bu cümlelerin gerçek anlamını seçmekte güçlük çekeriz.
Shelley de şu dağınık sözleri söyler : »Dil, renk, biçim, din ve eylemlerdeki uygar alışkanlıklar tüm olarak şiirin araç ve gereçleridir; konuşmanın, etkiyi nedenin eşanlamlısı olarak kabul eden yanıyla bütün bunlar şiir diye adlandırılabilir.«
Bu dağınıklığın altında, şiirin insanın toplumdaki gerçek varoluşu ile ortaya çıktığı hakikati yatmaktadır.
Bir de söyle der Shelley : »Şairlerle düzyazıcılar arasında bir ayrım yapmak çok bayağı bir hatadır... Plato aslında bir şairdi. Lord Bacon bir şairdi... Bir şiir, kendi dış gerçeği içinde ifade edilen hayatın imgesinin ta kendisidir...«
Burada, hiçbir şey gizlemeyen bir dağınıklıkla konuşur Shelley. Bacon bir şair değildi. Bu abartmalı sözler, burjuva ekonomisinin gelişmesiyle »saf ve temiz ilişkilerin« bir kenara atılışının şaire bir aşağılık duygusu vermeye başladığı bir zamanda şiiri haklı çıkarma girişimleridir.
Mallarme'nin ressam arkadaşına öğüdü çok ünlüdür: »Şiir sözcüklerle yazılır, fikirlerle değil.« Bu, bizim ileri sürdüğümüz olumlu özeliğe, doğrulayamayacağımız olumsuz bir özellik ekler. Şiir elbette ki fikirler, yani zihinsel imgeler uyandırır, yoksa sesten başka bir şey olmazdı. Bu yüzden biz burada kendimizi şu öneriyle sınırlıyoruz: »Şiir sözcüklerle kurulur.«
Okuyucu bu temel özelliğin gerçekte bir önceki temel özellikten: »Şiirin başka dile çevrilmesi zordur« özelliğinden doğduğunu görecektir. Çünkü şiir yalnızca fikirlerle, yani dinleyicide yalnızca fikirler uyandırma amacıyla yazılmış olsaydı, bir başka dilde kafada aynı fikirleri uyandıran sözcüklerin seçilmesiyle çevrilebilir olurdu. Böyle olmadığına göre, sözcük, uyandırdığı fikirden ayrı birtakım öğeleri de taşımalıdır içinde sözcük olarak. Dolayısıyla nesnel olarak sözcük demek olan ses-simgesinin ya da kara kara işaretlerin kendi içlerinde özel bir büyü taşıdıklarını söylemeksizin şiir, romandan ayrı bir tarzda sözcüklerle yazılır, diyebiliriz. Gerçekten de sözcük, fikirden başka, çeviriyle dile getirilemeyen özellikte duygusal bir »coşku« yaratır.

